Powered By Blogger

30 Ocak 2017 Pazartesi

SİGARA HARAM MI?

 SİGARA HARAMDIR !



Sevgili müslüman kardeşlerim:  Bu yazımı özellikle sigara içen ve ya içme istediği olan genç kardeşlerim  için yazıyorum. Hangi konu ile ilgili yazı yazayım derken günümüzde neredeyse içmeyenlerin ödüllendirileceği, ülkemizde o kadar yasakların düzenlemelerin yapılmasına rağmen satışı ülke içinden bir türlü  kaldırılamayan sigarayla ilgi yazı yazmaya karar verdim. Sigaranın haram olduğuna dair bir yazı okudum ve bunu mutlaka yazıp yayınlamam gerektiğini düşündüm. Okuyan yüzlerce kişiden bir kişiyi bile kurtara bilirsek ne mutlu bize. Öncelikle bu yazıyı yayınlamama vesile olan arşivin sahibine ( anonim olduğundan isim veremiyorum ) daha sonra yazıyı yazan TACUDDİN EL - BAYBURD 'dan ALLAH razı olsun.



Bildiğiniz gibi islamiyet'te haram kılma kuralı iki şekildedir.Bu şu şekilde oluyor: ya ilmen ya da illeten yani ya bir şeyin ismini belirterek haram kılar ya da  bir illet zikreder o illet neyde bulunursa onu haram kılar. İlleten haram kılınan şeylerden bir tanesi de sigara denilen şeydir. Yani Allah Rasulü (s.a.v) zamanında olmamasına rağmen “ Vücuda zarar verdiğinden, komşuya eziyet ettiğinden ve malı telef ettiğinden dolayı sigara ve tütün gibi şeyler haram kabul edilmiştir.  Yani ; " Hüküm illet üzere döner"  kuralından hareketle, vücuda zarar veren, başkalarına eziyet eden ve israf olan her şey haramdır.
 SİGARANIN HARAM OLDUĞUNA DAİR  DELİLLER


1 - Allah-u Te A’raf Suresi Ayet 157’de mealen şöyle buyurmaktadır : “ O resul ki onlara gözel şeyleri helal kılar, pis şeyleri de haram kılar.” 

Sigaranın ise güzel ve hoş bir şey olduğunu kimse söylemez. O, kokusu pis olan, zarar veren ve israf olan pisliklerdendir. 

2 – Rabbimiz Bakara Suresi Ayet 195’de mealen şöyle buyrulmaktadır : “ Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” 

Sigara ise bu konuda tehlikenin ta kendisidir. Tıbben de bugün ispat edildiği gibi sigara, Kanser, akciğer veremi gibi çeşitli öldürücü hastalıkları meydana getirmektedir.

3 – Rabbimiz Nisa Suresi Ayet 29’da mealen şöyle buyrulmaktadır : “ Nefislerinizi öldurmeyin.” 

Unutulmamalıdır ki Sigara, nefsi yavaş yavaş öldüren dolaylı yönden bir intihar vesilesidir. 

4 - Allah’u Teala yine kitabında Bakara suresi 219.Ayetinde içkinin zararı hakkında mealen şöyle buyurmaktadır : “ Günahı – yani zararı - faydasından daha büyüktür.” 

Yani, kendisinde az da olsa fayda bulunan bir şeyin zararı eğer daha fazla ise, bu haramdır. Sigaranın zararı ise faydasından çok çok daha büyüktür. Belki de hepsi zarardır. 

5 – Rabbimiz yine İsra Suresi Ayet 26,27’de mealen şöyle buyrulmaktadır : “ Gereksiz yere de saçıp savurma. – yani israf etme - Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanın dostlarıdırlar.” 

Sigara ise bir ihtiyaç değildir. Tamamen israftır. Eğer birileri kalkar da ; “ ben buna alıştım, bu benim için çok önemli bir ihtiyaçtır “ derse, ona denilir ki ; İçkiye,2 kumara ve daha bir çok kötü şeylere alışanlar için de artık o şeyler bir ihtiyaç haline gelmiştir. Dolayısıyla bu konuya bu şekilde yaklaşılmaz. Sigara israf’tır ve her türlü israf da haramdır. 

6 – Peygamber s.a.v imam Ahmet İbn Hanbel’in rivayet ettiği sahih bir hadiste şöyle buyurmaktadır : “ Zarar vermek yoktur, zarara uğramak ta yoktur.” 
Hakim : 2 / 57 – 58 – Beyhaki : 6 / 69 – 70 – Albani Sahiha : 1 / 443 – 250 

Sigara içen kimse kendisine zarar verdiği gibi, yanındaki insanlarada da zarar verir ve malını telef eder. 

7 – Allah resulü s.a.v yine bir hadislerinde şöyle buyurur : “ Müslüman, elinden ve dilinden bir başkasının emin olduğu kimsedir “
Müslim : 1.c.41.n 
Sigara içen bir kimsenin elinden diğer insanlar emin değildirler. 

8 - Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine şöyle buyurdular : “ Allah’u Teala malı ziyan etmenizden hoşlanmaz.” 
Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. 
Sigara, Allah’u Tealanın kerih gördüğü ve hoşlanmadığı malı zayi etme çeşitlerinden birisidir.

 9 – Peygamber s.a.v şöyle buyurdular : “ İyi arkadaşla oturan ile kötü arkadaşla oturanın misali, güzel koku taşıyan kişi ile pis kokan körükçünün misali gibidir. “ 
Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir. 
Unutmayın ki Sigara içen kişi de aynen pis koku üfleyen kötü bir arkadaştır. 

10 - Peygamber s.a.v şöyle buyurmuşlardır : “ Ümmetimin hepsi affedilecektir. Ancak günahı açıktan işleyenler müstesna.” 
Buhari - Müslim 
Görüldüğü gibi Sigara içen kişi bu çirkin fiilini açıktan işlemektedir. Dolayısıyla bu günahı affedilmeyenlerden olabilir. 

11 - Peygamber s.a.v yine şöyle buyurdular :3 “ Kim sarmısak veya soğan yerse, mescidimizden uzaklaşsın ve evinde otursun.”
Buhari : 16.c.7231.s - Müslim : 2.c.561.n
Şüphesiz ki Sigara kokusu, sarmısak ve soğan kokusundan daha çirkindir.Ve uzun süre geçmeyen bir kokusu vardır. O halde sigara içen birinin mecsiddekileri rahatsız edeceğinden burada da sigara içene yer yoktur.

 Unutulmamalıdır ki Sigaraya birçok basiretli insan haram gözüyle bakmaktadır. Çünkü zikredilen bu ve emsali deliller bu hususun haram oluşunu açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ama ne yazık ki - bu kadar delillere rağmen - hala meseleyi sağa sola çekerek ; “ efendim sigara haram değil ama mekruhtur “ ifadeleriyle adeta konuyu sulandıranlar ve insanların bu çirkin işi işlemelerine müsaade eden bir takım cahil kimseler vardır…. 

 Şimdi biraz düşünelim ! Birisi kağıt parasını yaksa ona ne deriz ? Deli demeyiz mi ? Hikaye olarak anlatırlar : Kadının biri sigara içen beyine der ki : Bey sen sigara içiyorsun ve bizden ayrı kendine harcamalar yapıyorsun. Ben bu konuda hakkımı sana helal etmem. Ta ki bana da her sigara aldığında onun parası kadar para verene kadar. Adam bu teklifi kabul ediyor ve her sigara aldığında onun parası kadar hanımına da para veriyor. Gel zaman git zaman bir gün bu hanım biriktirdiği paraları kocasının yanında çıkarır ve eline kibriti alır. Tam bu paraların köküne kibriti çakacağı zaman adam birden fırlar ve ; yahu hanım sen manyak mısın, delimisin ne yapıyorsun böyle, der. Kadın ise der ki : Yani şimdi ben bu paraları yakarsam delimiyim ? Erkek : tabi ki yakarsan delisin … hatta kime sorarsan sor, sana deli derler, der…. Uyanık hanım bu sefer der ki : Peki bey senelerdir sen aynı işi yapıyorsun, o zaman senin halin nedir ? ….. Tabi erkek, erkekçe söyler : Vallahi hanım sen doğru söylüyorsun, ben delilik yapıyormuşum....


DİPNOT : Umarım bu yazıyı okuduktan sonra bu illeti kullanan okuyucularımın aklında büyük yer edinir de haramdan uzak dururlar. Tek isteğim nefsine yenik düşen bir kardeşimize sigarayı bıraktırabilmek. Olur da bu kardeşiniz kedi olalı bir fare tutarsa -bu olaya vesile olursa- lütfen haber verin :)


 Rabbim bizleri çirkin fiilden uzak eylesin……
 AMİN




19 Ocak 2017 Perşembe

THE FALL..






The Fall ( Düşüş)  / Sen nasıl güzel bir filmsin. Her sahnesinde müthiş simetri müthiş bir resim çümbüşü, baa-yıl-dım .😍 Hiç görsel efekt kullanılmaması, Ayasofya'dan tutun Güney Afrikaya kadar gezilmiş özenle mekan seçimi yapılmış olması. Sürrealizmi buram buram hissettiğimiz şahane bir senaryo. Şiddetle tavsiye 








Peki film ne anlatıyor ? yönetmeni kim ? nerede? kaç yılında çekilmiş ? Birazda bunlara bakacak olursak. Filmin yönetmeni Tarsem SİNGH, 117 dakikalık olan filmi izlediğinizde ömrünüze 117 dakika ekleyeceğinize garanti verebilirim. Özellikle fotoğraf çekmeye ilgisi olanlar ya da bu bölümde eğitimini devam ettirenler için mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Nedeni ise harika kadrajlar ve yansımalar.. "eee ne var bunda? kurguda halledilir." diyenlere,ufak bir hatırlatma filmde hiç bir görsel efekt kullanılmamıştır.. 

Filmin kısa bir özetini yazacak olursak ;  Video klip ve reklamların usta yönetmeni Singh, sakat bir adam ile küçük bir kızın hastanede yaşadıkları olağandışı aşk hikayesi ile karşımızda. Adam ve kız kendi aralarında, intikam peşindeki beş kahraman hakkında bir masal uydururlar. Maskeli bir kabadayı, Afrikalı kaçak bir köle, Hintli bir mistik, İtalyan bir anarşist ve bir doğabilimci, ıssız bir adaya sürgün edilmişlerdir. Düşüş, akıl almaz sahnelerin rengarenk canlandırma planlarıyla harmanlandığı son dönem filmler arasında, izleyiciyi görselliğiyle yakalayacak, akıllardan kolay silinmeyecek bir yapıt. Film gösterimi 2006 Toronto Uluslar arası Film Festivali'nde yapılmıştır.2008 yılında sinemalarda gösterimi için film David Fincher ve Spike Jonze tarafından sunulmuştur.


FİLM İNCELEMESİ 




Hastanede kalan 5 yaşındaki Alexandria’nın, bir şans eseri, başka bir odada yatmakta olan Roy’la tanışmasıyla başlıyor. Bu iki insanın dostluğunun gidişatı, bir başka hikayeye yol gösteriyor. Bir hikaye, diğerini izliyor ve bam! İşte size Düşüş! Olay örgüsünden çok görselliğiyle öne çıkan bir film. Anlatmak istediğini konuşarak anlatmak yerine; şekillere, renklere, nesnelere gizliyor. İşte bu yüzden, herkes bu filmi farklı bir şekilde izliyor. Gizli şifrelerden hangilerini çözebilirlerse, film onlara o kadarını anlatıyor. Ve akıllarında hikaye değil, başlı başına birer sanat eseri olan film kareleri kalıyor. Zaten filmin görüntülerine baktığınızda, Salvador Dali’nin tablolarından pek de farklı olmadığını görüyorsunuz. O tablolar hareket edebilseydi eğer, böyle hareket ederlerdi. Düşüş, bundan 100 sene önce çekilseydi, onu Salvador Dali çekerdi. Dali’nin eserlerinin de dahil olduğu sürrealizm akımının en önemli özelliği olan bilinç ile bilinçaltının bir araya gelmesi durumu, Düşüş filminde de ön plana çıkıyor. Roy’un anlattığı hikaye onun bilinçaltında yatanlardan besleniyor. Diğer yandan Alexandria, hikayeyi bilinçli bir şekilde dinliyor ve hikayenin nasıl devam etmesini istediğini biliyor. Bu sebeple, Roy hikayeyi olması gerektiğinden farklı bir yöne çektiğinde ona kızıyor. Bunun kendi hikayeleri olduğunu ve istedikleri gibi devam ettirebileceklerini söylüyor. The-Fall-Film-2 Türkçe’ye “Düşüş” adıyla çevrilen bu filmi orijinal adıyla incelediğimizde, izlemeden önce bile filmin ne şekilde ilerleyeceğini az çok gözümüzde canlandırabiliyoruz. “The Fall” düşüşün yanı sıra, aynı zamanda sonbahar anlamına da gelir. Sonbahar, yaz ile kış arasında kalmış, tarafsız bir mevsimdir. Yaz kadar sıcak değil ama kış kadar da soğuk değildir.

 İçinde iki mevsimin de özelliklerini barındırır ama aslında ikisi de değildir. Ana karakter Alexandria, Hint kökenli bir kız çocuğudur ama Amerikan kültürünün içinde yetişmektedir.

 Ailesinin fikirleriyle, doktorlarının fikirleri birbirinden farklıdır ve Alexandria hangi fikre inanması gerektiğine karar verememektedir. O iki kültürün arasında sıkışmış bir çocuktur, tıpkı sonbahar gibi… Dikkat edilmesi gereken bir diğer kelime de; Türkçe’de hem portakal, hem de turuncu anlamına gelen “orange” kelimesidir. Filmin hemen hemen her karesinde bir portakal görebilirsiniz. Bu portakallar, “orange” kelimesini pekiştirmek için kullanılır çünkü filmin genelinde ağırlıklı olarak görülen turuncu rengi, Fen Shui felsefesine göre sonbaharın rengidir. Alexandria gibi, o da kırmızı ile sarının arasında kalmış bir renktir. Filmde Charles Darwin’in aradığı kelebek de, yine baharın simgesidir. Kelebekler ilkbaharda ortaya çıkar ve sonbaharda kaybolurlar. Ayrıca “kelebek” öğesiyle, Salvador Dali’nin hemen hemen her tablosunda bulunan kelebek ayrıntısına dikkat çekilmektedir. “Fall” kelimesini, düşüş anlamında incelersek; filmde bu kelimenin hem gerçek hem de mecaz anlamlı kullanımını görebiliriz. Alexandria, bir portakal ağacından düştüğü için kolunu kırmıştır. İlerleyen zamanda arkadaşı Roy için ilaç çalmaya çalışırken bir kez daha düşer. Roy ise hayatında bir düşüş yaşamaktadır. Hastaneye gelmeden önce olumsuz bir takım olaylar yaşamış, aşık olduğu kadını kaybetmiş ve bunalıma girmiştir. İş hayatı da düşüştedir. Dublör olarak çalışan Roy, tehlikeli bir sahnenin çekimi esnasında sakatlanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. Bu sebeple bir süreliğine çalışma hayatına da ara vermiştir. Başta bahsettiğim bilinçaltı durumu, işte buradaki düşüşü meydana getirmektedir. Roy’un Alexandria’ya anlattığı hikayenin kahramanları da, hikayenin birçok yerinde, Roy’un kendi hayatında yaşadığı türde bir “düşüş” yaşamaktadır.
Hikayenin en enteresan karakterlerinden biri Mystic’tir bana göre. Diğer bütün karakterler, intikam hırsıyla yola çıkmıştır ama Mystic onlardan farklıdır. O sadece kendini kanıtlamaya çalışmaktadır.
O, insanın en ilkel halidir, doğal olandır. Zaten midesinde kuşları beslemesinden de, doğayı simgeleyen bir karakter olduğunu çıkartabiliriz. 


Filmde yer alan “at” simgesi de, Mystic karakteriyle hemen hemen aynı amaçla kullanılmıştır. At, en ilkel ulaşım aracıdır. Amerikan yerlilerine göre; siyah at gizemi temsil eder. Gizem kelimesinin İngilizce’deki karşılığı mystery’dir ve bu kelime kolaylıkla, Mystic’le ilişkilendirilebilir. İkisi de, ilkelliği temsil etmek üzere birbirleriyle bağdaştırılsa da, filmdeki rolleri birbirinden farklıdır. Mystic’in ölümü, doğallığın kaybolmasını ifade ederken, filmin birden fazla sahnesinde yer alan atların düşüşü; yine Amerikan yerlilerine göre güç, zarafet, özgürlük gibi değerlerin kaybolmasını ifade eder. Hikâye, Roy’a ait olduğu ve bu karakterleri Roy yaratmış olduğu için; kaybolan değerlerin Roy’un kaybettiği değerler olduğu söylenebilir. Her bir ölüm (veya düşüş), Roy’un daha da dibe battığının göstergesidir. the fall Tüm aramalarıma rağmen hiçbir sonuca ulaşamadığım, benim için havada kalmış olan bir şey var; o da Alexandria’nın korktuğu zaman söylediği “Gugli gugli, go away!” sözü. Buradaki “gugli” kelimesi hiçbir anlama gelmiyor. Bu kelimeyi google’a bağlayabiliriz. Google kelimesi çok büyük bir sayı anlamına geliyor. Buradan yola çıkarak “Gugli gugli, go away!” sözünün, çok sayıda kötülüğü kovduğunu söyleyebiliriz. Ya da o kelimeyi olduğu gibi bırakabiliriz.
Bu daha güzel bir fikir çünkü kelimeyi olduğu gibi bıraktığımızda, gugli bizim için bilinmeyen haline geliyor. Bu durumda “Gugli gugli, go away!” bilinmeyen ama korkulan bir şeyi kovan sihirli kelimeler haline geliyor. Filmin detaylarını incelediğinizde karşınıza, hiç aklınıza gelmeyen şeylerin çıktığını görebilirsiniz. Bu sebeple, dikkatli izlenmesi gereken bir film Düşüş. Ayrıntılara takılmak, gerekirse filmi durdurup bazı sahneleri tekrar izlemek gerek. Bunu yaptığınızda, benim filmin içinde bulmuş olduğum bu simgelerin, aslında okyanusta bir su damlası olduğunu anlayacaksınız. Ayrıca bir klasik müzik aşığı olarak şunu da belirtmeliyim ki; Beethoven’ın 7. Senfonisine en çok yakışan görüntü, Düşüş filminin açılış sekansıdır. Bir aksiyon filminin çekimleri esnasında yaşanan korkunç bir kazayı, ağır çekimde, bu müzik eşliğinde izlediğinizde; izlediğiniz de, dinlediğiniz de bambaşka bir şeye dönüşüyor

 KAYNAK : http://www.filmloverss.com/dusus-the-fall/


Peki iyi güzel de bu filmi çeken Tarsem kim? nedir? necidir? diye sorar gibisiniz işte:

                                                                 TARSEM SİNGH
Kariyerine Hint müzik sektöründe klipler çekerek başlayan Singh, Queen'in 'We Will Rock You' şarkısını Roma kolezyumuna uyarladığı reklam filmiyle sıyrıldı. Arap dünyasının yakından tanıdığı Amr Diab'ın yanı sıra Britney Spears, Beyonce Knowles gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin şarkılarına klipler çekti. Sanatçının başyapıtı olarak değerlendirilen 'The Fall / Düşüş' filmi 2006 yılında Toronto Film Festivali'nde gösterildi. Sonrasında Grimm Kardeşler, Ayna Ayna ve Kül Kedisi gibi filmlerin de yönetmenliğini yaptı. Singh, çalışmalarında kurduğu masalsı atmosfer ile kendi kitlesini oluşturmuş bir yönetmen..
Kaynak: Al Jazeera
  



P👍
Instagram