Powered By Blogger

19 Ocak 2017 Perşembe

THE FALL..






The Fall ( Düşüş)  / Sen nasıl güzel bir filmsin. Her sahnesinde müthiş simetri müthiş bir resim çümbüşü, baa-yıl-dım .😍 Hiç görsel efekt kullanılmaması, Ayasofya'dan tutun Güney Afrikaya kadar gezilmiş özenle mekan seçimi yapılmış olması. Sürrealizmi buram buram hissettiğimiz şahane bir senaryo. Şiddetle tavsiye 








Peki film ne anlatıyor ? yönetmeni kim ? nerede? kaç yılında çekilmiş ? Birazda bunlara bakacak olursak. Filmin yönetmeni Tarsem SİNGH, 117 dakikalık olan filmi izlediğinizde ömrünüze 117 dakika ekleyeceğinize garanti verebilirim. Özellikle fotoğraf çekmeye ilgisi olanlar ya da bu bölümde eğitimini devam ettirenler için mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. Nedeni ise harika kadrajlar ve yansımalar.. "eee ne var bunda? kurguda halledilir." diyenlere,ufak bir hatırlatma filmde hiç bir görsel efekt kullanılmamıştır.. 

Filmin kısa bir özetini yazacak olursak ;  Video klip ve reklamların usta yönetmeni Singh, sakat bir adam ile küçük bir kızın hastanede yaşadıkları olağandışı aşk hikayesi ile karşımızda. Adam ve kız kendi aralarında, intikam peşindeki beş kahraman hakkında bir masal uydururlar. Maskeli bir kabadayı, Afrikalı kaçak bir köle, Hintli bir mistik, İtalyan bir anarşist ve bir doğabilimci, ıssız bir adaya sürgün edilmişlerdir. Düşüş, akıl almaz sahnelerin rengarenk canlandırma planlarıyla harmanlandığı son dönem filmler arasında, izleyiciyi görselliğiyle yakalayacak, akıllardan kolay silinmeyecek bir yapıt. Film gösterimi 2006 Toronto Uluslar arası Film Festivali'nde yapılmıştır.2008 yılında sinemalarda gösterimi için film David Fincher ve Spike Jonze tarafından sunulmuştur.


FİLM İNCELEMESİ 




Hastanede kalan 5 yaşındaki Alexandria’nın, bir şans eseri, başka bir odada yatmakta olan Roy’la tanışmasıyla başlıyor. Bu iki insanın dostluğunun gidişatı, bir başka hikayeye yol gösteriyor. Bir hikaye, diğerini izliyor ve bam! İşte size Düşüş! Olay örgüsünden çok görselliğiyle öne çıkan bir film. Anlatmak istediğini konuşarak anlatmak yerine; şekillere, renklere, nesnelere gizliyor. İşte bu yüzden, herkes bu filmi farklı bir şekilde izliyor. Gizli şifrelerden hangilerini çözebilirlerse, film onlara o kadarını anlatıyor. Ve akıllarında hikaye değil, başlı başına birer sanat eseri olan film kareleri kalıyor. Zaten filmin görüntülerine baktığınızda, Salvador Dali’nin tablolarından pek de farklı olmadığını görüyorsunuz. O tablolar hareket edebilseydi eğer, böyle hareket ederlerdi. Düşüş, bundan 100 sene önce çekilseydi, onu Salvador Dali çekerdi. Dali’nin eserlerinin de dahil olduğu sürrealizm akımının en önemli özelliği olan bilinç ile bilinçaltının bir araya gelmesi durumu, Düşüş filminde de ön plana çıkıyor. Roy’un anlattığı hikaye onun bilinçaltında yatanlardan besleniyor. Diğer yandan Alexandria, hikayeyi bilinçli bir şekilde dinliyor ve hikayenin nasıl devam etmesini istediğini biliyor. Bu sebeple, Roy hikayeyi olması gerektiğinden farklı bir yöne çektiğinde ona kızıyor. Bunun kendi hikayeleri olduğunu ve istedikleri gibi devam ettirebileceklerini söylüyor. The-Fall-Film-2 Türkçe’ye “Düşüş” adıyla çevrilen bu filmi orijinal adıyla incelediğimizde, izlemeden önce bile filmin ne şekilde ilerleyeceğini az çok gözümüzde canlandırabiliyoruz. “The Fall” düşüşün yanı sıra, aynı zamanda sonbahar anlamına da gelir. Sonbahar, yaz ile kış arasında kalmış, tarafsız bir mevsimdir. Yaz kadar sıcak değil ama kış kadar da soğuk değildir.

 İçinde iki mevsimin de özelliklerini barındırır ama aslında ikisi de değildir. Ana karakter Alexandria, Hint kökenli bir kız çocuğudur ama Amerikan kültürünün içinde yetişmektedir.

 Ailesinin fikirleriyle, doktorlarının fikirleri birbirinden farklıdır ve Alexandria hangi fikre inanması gerektiğine karar verememektedir. O iki kültürün arasında sıkışmış bir çocuktur, tıpkı sonbahar gibi… Dikkat edilmesi gereken bir diğer kelime de; Türkçe’de hem portakal, hem de turuncu anlamına gelen “orange” kelimesidir. Filmin hemen hemen her karesinde bir portakal görebilirsiniz. Bu portakallar, “orange” kelimesini pekiştirmek için kullanılır çünkü filmin genelinde ağırlıklı olarak görülen turuncu rengi, Fen Shui felsefesine göre sonbaharın rengidir. Alexandria gibi, o da kırmızı ile sarının arasında kalmış bir renktir. Filmde Charles Darwin’in aradığı kelebek de, yine baharın simgesidir. Kelebekler ilkbaharda ortaya çıkar ve sonbaharda kaybolurlar. Ayrıca “kelebek” öğesiyle, Salvador Dali’nin hemen hemen her tablosunda bulunan kelebek ayrıntısına dikkat çekilmektedir. “Fall” kelimesini, düşüş anlamında incelersek; filmde bu kelimenin hem gerçek hem de mecaz anlamlı kullanımını görebiliriz. Alexandria, bir portakal ağacından düştüğü için kolunu kırmıştır. İlerleyen zamanda arkadaşı Roy için ilaç çalmaya çalışırken bir kez daha düşer. Roy ise hayatında bir düşüş yaşamaktadır. Hastaneye gelmeden önce olumsuz bir takım olaylar yaşamış, aşık olduğu kadını kaybetmiş ve bunalıma girmiştir. İş hayatı da düşüştedir. Dublör olarak çalışan Roy, tehlikeli bir sahnenin çekimi esnasında sakatlanmış ve hastaneye kaldırılmıştır. Bu sebeple bir süreliğine çalışma hayatına da ara vermiştir. Başta bahsettiğim bilinçaltı durumu, işte buradaki düşüşü meydana getirmektedir. Roy’un Alexandria’ya anlattığı hikayenin kahramanları da, hikayenin birçok yerinde, Roy’un kendi hayatında yaşadığı türde bir “düşüş” yaşamaktadır.
Hikayenin en enteresan karakterlerinden biri Mystic’tir bana göre. Diğer bütün karakterler, intikam hırsıyla yola çıkmıştır ama Mystic onlardan farklıdır. O sadece kendini kanıtlamaya çalışmaktadır.
O, insanın en ilkel halidir, doğal olandır. Zaten midesinde kuşları beslemesinden de, doğayı simgeleyen bir karakter olduğunu çıkartabiliriz. 


Filmde yer alan “at” simgesi de, Mystic karakteriyle hemen hemen aynı amaçla kullanılmıştır. At, en ilkel ulaşım aracıdır. Amerikan yerlilerine göre; siyah at gizemi temsil eder. Gizem kelimesinin İngilizce’deki karşılığı mystery’dir ve bu kelime kolaylıkla, Mystic’le ilişkilendirilebilir. İkisi de, ilkelliği temsil etmek üzere birbirleriyle bağdaştırılsa da, filmdeki rolleri birbirinden farklıdır. Mystic’in ölümü, doğallığın kaybolmasını ifade ederken, filmin birden fazla sahnesinde yer alan atların düşüşü; yine Amerikan yerlilerine göre güç, zarafet, özgürlük gibi değerlerin kaybolmasını ifade eder. Hikâye, Roy’a ait olduğu ve bu karakterleri Roy yaratmış olduğu için; kaybolan değerlerin Roy’un kaybettiği değerler olduğu söylenebilir. Her bir ölüm (veya düşüş), Roy’un daha da dibe battığının göstergesidir. the fall Tüm aramalarıma rağmen hiçbir sonuca ulaşamadığım, benim için havada kalmış olan bir şey var; o da Alexandria’nın korktuğu zaman söylediği “Gugli gugli, go away!” sözü. Buradaki “gugli” kelimesi hiçbir anlama gelmiyor. Bu kelimeyi google’a bağlayabiliriz. Google kelimesi çok büyük bir sayı anlamına geliyor. Buradan yola çıkarak “Gugli gugli, go away!” sözünün, çok sayıda kötülüğü kovduğunu söyleyebiliriz. Ya da o kelimeyi olduğu gibi bırakabiliriz.
Bu daha güzel bir fikir çünkü kelimeyi olduğu gibi bıraktığımızda, gugli bizim için bilinmeyen haline geliyor. Bu durumda “Gugli gugli, go away!” bilinmeyen ama korkulan bir şeyi kovan sihirli kelimeler haline geliyor. Filmin detaylarını incelediğinizde karşınıza, hiç aklınıza gelmeyen şeylerin çıktığını görebilirsiniz. Bu sebeple, dikkatli izlenmesi gereken bir film Düşüş. Ayrıntılara takılmak, gerekirse filmi durdurup bazı sahneleri tekrar izlemek gerek. Bunu yaptığınızda, benim filmin içinde bulmuş olduğum bu simgelerin, aslında okyanusta bir su damlası olduğunu anlayacaksınız. Ayrıca bir klasik müzik aşığı olarak şunu da belirtmeliyim ki; Beethoven’ın 7. Senfonisine en çok yakışan görüntü, Düşüş filminin açılış sekansıdır. Bir aksiyon filminin çekimleri esnasında yaşanan korkunç bir kazayı, ağır çekimde, bu müzik eşliğinde izlediğinizde; izlediğiniz de, dinlediğiniz de bambaşka bir şeye dönüşüyor

 KAYNAK : http://www.filmloverss.com/dusus-the-fall/


Peki iyi güzel de bu filmi çeken Tarsem kim? nedir? necidir? diye sorar gibisiniz işte:

                                                                 TARSEM SİNGH
Kariyerine Hint müzik sektöründe klipler çekerek başlayan Singh, Queen'in 'We Will Rock You' şarkısını Roma kolezyumuna uyarladığı reklam filmiyle sıyrıldı. Arap dünyasının yakından tanıdığı Amr Diab'ın yanı sıra Britney Spears, Beyonce Knowles gibi dünyaca ünlü müzisyenlerin şarkılarına klipler çekti. Sanatçının başyapıtı olarak değerlendirilen 'The Fall / Düşüş' filmi 2006 yılında Toronto Film Festivali'nde gösterildi. Sonrasında Grimm Kardeşler, Ayna Ayna ve Kül Kedisi gibi filmlerin de yönetmenliğini yaptı. Singh, çalışmalarında kurduğu masalsı atmosfer ile kendi kitlesini oluşturmuş bir yönetmen..
Kaynak: Al Jazeera
  



P👍
Instagram


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder